Turpun ve düğümün büyüğü
“Kuşatılmış” bu siyasi zemin iktidarın “tek çıkış bileti” olarak emekçilere dayattığı Erdoğan-Şimşek programının “başarısı” ve dolayımıyla da birlikte iktidarın “bekası” anlamına geliyor.

Fotoğraf: Evrensel
Cem Şimşek
cemsimsek0202@gmail.com
Son birkaç aydır “kurt ve kuş” da dahil edilerek yürütülen siyasi yargı operasyonları ile ocak ayı enflasyonunun yüzde 5.03 açıklanmasının ardından konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in “Piyasadaki güvensizliği anlıyorum” şeklindeki utangaç itirafı arasındaki takvimsel çakışma bir tesadüfün ötesinde.
Kamuoyu son operasyonları Suriye ve İmralı’da sürdürülen görüşmeler de dahil siyasetin birbirinden bağımsız görünen pek çok gündemiyle ilişkilendirmeye çalışarak yerli yerine oturtmaya çalışıyor. Kuşkusuz bağımsız görünen siyasal gelişmelerin düğümlenip çözüldüğü çeşitli uğraklar var ancak “turpun” değilse de düğümün en büyüğü ekonomide…
Zira iki yılını tamamlamak üzere olan iktidarın OVP adı altında piyasaya sürdüğü Erdoğan-Şimşek imzalı program, tüm yönleriyle istenen sonucu üretemedi. Birazdan vaatlerle sonuçları karşılaştıracağız. Ancak istenen yolun katedilememiş olması burjuvazi açısından iç çatışmaların düne oranla daha fazla görünür olmasına neden olurken bundan da önemlisi sınıf çelişkilerinin daha fazla derinleşmesine ve işçi, emekçiler arasındaki huzursuzlukların daha fazla dile getirilmesine neden oldu.
Bunun son örneği yasaklara rağmen süren metal grevleri ve Başpınar’daki ek zam direnişi. Takvim bu örneklerin son olmayabileceğini de gösteriyor. Metal işçilerinin grevine karşı alınan yasak kararı da Başpınar’da işçilerin önüne konulan barikat ve BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen’in tutuklanması da İstanbul Barosunun yeni yönetimini tasfiye etmeyi amaçlayan hukuki süreç de belediyelere dönük kayyımlar da sanatçılardan siyasetçilere muhalefetin çeşitli kesimlerine dönük tutuklama ve gözaltı operasyonları da dahil, iktidar siyaseti sınırlarını kendi belirlediği bir zemine hapsetmeyi arzuluyor. “Kuşatılmış” bu siyasi zemin bugün iktidarın tek çıkış bileti olarak emekçilere dayattığı “Erdoğan-Şimşek programı”nın başarısı ve dolayımıyla birlikte iktidarın “bekası” anlamına geliyor.
Şimdi biraz “vadedilen cennet”e ve yaşanan gerçeklere bir bakalım… Uluslararası sermaye ve TÜSİAD burjuvazisi de dahil destek gören Şimşek programının 3 temel vaadi vardı. Bir “Dezenflasyon süreciyle fiyat istikrarı sağlanacak”, iki “Faiz politikası ile ekonomi ihtiyaç duyduğu sıcak paraya kavuşacak”, üç tasarruf tedbirleriyle “Bütçe açığı kontrol altına alınacak”.
FİYAT İSTİKRARI MI İSTİKRARLI SÖMÜRÜ MÜ?
“Fiyat istikrarı” için dezenflasyon politikası uygulamaya sokuldu. İddia yüksek enflasyona neden olan yüksek ücretler ve yüksek ücret artışlarıydı! Adı AKP ile anılanlar da “muhalif” geçinenler de iddiayı tekrarlayarak bu teze ve emekçilerin maniple edilmesine destek verdi.
Bu iddia emekçiler arasında kabul gören bir teze dönüştürülmesinin ardından önce 2022 ve 2023’teki çift ücret zamlarının ardından 2024’te zamları teke düşürdüler. Oysa 2024’te asgari ücret açlık sınırına yalnızca 2 ay direnebilmişti. Asgari ücretle geçinen milyonlarca işçi-emekçi 10 ay açlık sınırının altında yaşadı.
Patronlar ve iktidarı bununla da yetinmedi. Yıllar önce gerçekle ilişkisi kopan TÜİK’in enflasyon hesaplamasına endekslenen asgari ücret zammını bu kez “hedef enflasyon”a çekmek için seferber oldular. Geçtiğimiz yıl TÜİK’e göre bile enflasyon yüzde 50’ye varmışken asgari ücret zammı yüzde 30 oldu. Yüzde 30 bugün her iş kolunda, her sözleşme sürecinde işçilerin karşısına bir duvar gibi çıkarılıyor. Geçen yıl açlık sınırına 2 ay dayanabilen asgari ücret bu yıl ise daha işçinin cebine girmeden açlığa yenildi.
Peki ne oldu? 2025 için yıl sonu enflasyon hedefi yüzde 20 idi. Yılın ilk ayında enflasyon yüzde 5 açıklandı. Böyle giderse iktidar yıl sonu enflasyon hedefine nisanda ulaşacak; yıl sonuna varıldığında enflasyon yüzde 60’ları görecek. Büyük başarı(!)
Bunu bugünden sermaye sınıfı da itiraf ediyor… Geçtiğimiz hafta patronların enflasyon beklentisini ölçmek için anket yapan Merkez Bankası yıl sonu enflasyon beklentisinin yüzde 28 ölçüldüğünü açıkladı. Yani neymiş? Enflasyon hedefinin tutmayacağı daha bugünden aşikarmış ve enflasyonun sebebi ücret zamları değilmiş… Öte yandan 10-15 yıl önce başlangıç ücreti kabul edilen asgari ücret iktidarın politikalarıyla bugün ortalama ücret haline de geldi.
YILMAZ GÜNEY FİLMİ DEĞİL: VURGUNCULAR
Gelelim ikinci iddiaya… Programla Türkiye’ye sıcak para akacaktı, yabancı yatırımlarla yüksek teknolojili üretim ve istihdam sağlanacaktı. Faizler yüzde 50’ye çekildi, Şimşek ve Erdoğan ülke ülke sıcak para arayışına çıktı. Ancak yatırımların artacağı iddiasının aksine gelen borsa ve faiz için geldi, vurgun yapıp gitti.
Yalnızca Suudi Arabistan’dan 40 milyar dolar getireceklerini ileri sürenler, karşılığında ne verdiklerini açıklamadıkları çok daha sınırlı sermaye akışları için onlarca “anlaşma”ya imza attılar. Şimşek’in sıcak para arayışının en net “karşılığı” Londra ziyaretinde görülmüştü. Daha sonra onların da borsada simsarlığa geldiği anlaşıldı. Merkez Bankası carry trade ile dolar bazında 6 ayda yüzde 18 kâr elde etti. Yok böyle faiz!
Peki ne oldu? Para babaları, emperyalist tekeller bir koyduğuna karşılık beş aldı. Borçla hayatını sürdüren milyonlarca işçi ise borcun asgarisini bile ödeyemez hale geldi. Batık kredi kartı borcu sayısı katlandı, adliye koridorları icra dosyalarıyla doldu taştı.
Asgari ücrete, emekli aylığına gelince yok diyen iktidar, bütçeyi uluslararası sermayeye açtı; sadece geçen yıl faiz ödemelerine 1.4 trilyon lira akıttı. Teşvikler, vergi indirimleri, garanti ödemeleri cabası...
Rekor düzeydeki faiz oranı döviz kurlarını dizginleyemedi. Göreve geldiklerinde (mayıs 2023) 19.5 TL olan dolar; bugün neredeyse ikiye katlanarak 36 liranın üzerine çıktı. Asgari ücret dolar karşısında eridi, Türkiye “ucuz emek cenneti”ne dönüştü.
Yabancı sermaye yatırımları ise bir elin parmaklarını geçmezken BYD ve Chery gibi sınırlı sayıdaki örnek de “ucuz emek cenneti” ve milyarlarca lirayı bulan teşvikler için geldi. Adı anılan bu iki şirket ucuz emek neredeyse orada fabrika kurmalarıyla biliniyor. Bırakın dışarıdan doğrudan sermaye yatırımı girişlerini ülkedeki pek çok tekstil patronu da aynı süreçte fabrikasını Mısır’a taşıdı.
Ve son vaat: “Mali disiplinle bütçe açığı kontrol altına alınacak!” Kamu tasarrufları için önce yerel seçimlerin geçmesi beklendi. Ardından ilk iş ‘kamu tasarruf tedbirleri’nin ilanı oldu. Göstermelik birkaç kalemi kenara koyarsak tasarruf kamu hizmetlerinden oldu. Eğitim ve sağlık harcamalarındaki kesintinin sonucu bugün ne hastanede randevu ne okulda eğitim var. Kamu kurumlarında ücretsiz personel servislerini kaldırdılar, yemeklerin porsiyonunu küçülttüler. Öyle ki bazı kamu kurumlarında çay makineleri dahi toplatıldı.
Yıllarca çalışıp SGK primi ödeyen milyonlarca emekliyi toplumun sırtındaki kambur gibi göstermeye çalışarak onları 15 bin liraya mahkum eden iktidar için bütçe 5’li çeteye kolaylıkla açılabilirdi, öyle de oldu. 2024’te tedavi edilmeyen hastalıklar, geçilmeyen köprüler, gidilmeyen yollar için müteahhitlere 60 milyar lira ödendi. Emekçilere gelince kemerde delik üzerine delik açtıran Erdoğan’ın sarayından ise günlük 6 ton çöp çıkıyor.
Evrensel'i Takip Et